Osmanlı Beyliği'nin kuruluş günlerinde, zamanın büyük alimlerinden Şeyh Edebali Söğüt yakınlarındaki bir dergahta oturuyor, Ertuğul Gazi'ye ve oğlu Osman Bey'e yardımcı oluyordu.
Osman
Bey bir gün O'nun evinde misafir olmuştu. Geceyi geçireceği odada bir
Kur'an-ı Kerim duruyordu. Yorgundu, yatmak istiyordu ama, bu yüce
Kitab'a saygısından dolayı bir trülü yatıp uyuyamıyordu. Derken bir an
daldı, kendisinden geçti ve rüya alemine daldı...
Gördü ki,
Edebalı'nın koynundan bir ay doğdu. Ay dolunay haline gelince inip kendi
koynuna girdi. O anda kendi göbeği üzerinde bir çınar ağacı bitip
büyümeye, yükselmeye başladı. Ağaç büyüdükçe yeşillendi, güzelleşti.
Dallarının gölgesi bütün dünyayı kapladı.
Evliya Çelebi'nin
söyleyişiyle, o ağacın gölgesinde dağlar var, dağların dibinden pınarlar
çıkar ve salınıp akarlar. Kimi bağını sular o sularla, kimi de çeşmeler
yapıp akıtır...
Sonra, ağacın yanında dört sıra dağlar
gördü ki bunlar Kafkas, Atlas, Toros ve Balkanlar'dı. Ağacın köklerinden
Dicle, Fırat, Nil ve Tuna nehirleri çıkıyordu. Bu nehirlerin üzerinde
gemiler yüzüyordu. Tarlalar hep ekinlerle ve başka ürünlerle doluydu.
Dağların tepeleri ormanlarla kaplıydı, vadilerde şehirler kurulmuştu.
Şehirlerde camiler yapılmış, minareler arşa yükseliyordu. Camilerin
altın kubbelerinde birer hilal ışıldıyor, minarelerinde müezzinler ezan
okuyor ve o ezanlar ağaç dallarındaki kuşların cıvıltılarıyla
karışıyordu. Öyle bir an oldu ki, ağacın yaprakları kılıç gibi uzamaya
başladı. Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi.
Şehir, iki denizin ve iki karanın birleştiği yere kurulmuş, bir elmas
yüzüğün kıymetli taşı gibi orada duruyordu. Osman Bey bu yüzüğü alıp
parmağına takıyordu ki, uyandı!
Sabah olunca Osman Bey bu rüyayı Şeyh Edebalı'ya anlattı. Şeyh rüyayı şöyle yorumladı:
"Osman bir devlet kuracak ve üç kıtaya hakim olacaktır."
Sonra da, kızı Malhun Hatun'u Osman Bey'e eş olarak verdi.
Osman
Bey, çok önceden, babasının sağlığında belirledikleri hedefe yani
Bizans'a doğru ilerlerse,bu rüyanın gerçekleşeceğine ve Şeyh Edebalı'nın
haklı çıkacağına inanıyordu. Ne yazık ki kendisi, Bursa fethedilmek
üzereyken öldü. O büyük emelinin gerçekleştirilmesi artık oğluna
kalıyordu.