|
Park Bravo Başarı Öyküsü
HAYALLERDEN HEDEFE DOĞRU İLK ATILIM...
Ailemde benden önce bir
tüccar ve sanayici olmamıştı. İlk, orta ve lise öğrenimimi TED Ankara
Koleji'nde tamamladım. Daha sonra Ankara Hukuk Fakültesi'ne girdim. Bu bölüme
bir yıl devam ettikten sonra Viyana Üniversitesi'ne gitmeye karar verdim.
Viyana'daki maceram da bir yıl sürdü. Tekrar Ankara'ya döndüm ve üçüncü kez
üniversite giriş sınavını kazanarak Klasik Arkeoloji okumaya başladım.
Geçimimi sağlamak için
çalışmam gerekiyordu. Arkeoloji Bölümü'nde devam zorunluluğu yoktu. İlgi
duyduğum turizm sektörüne yöneldim ve otel resepsiyonlarında çalışmaya
başladım. Bu alanda hızla ilerledim ve Ankara Dedeman Oteli'nde İkinci Müdür
olduğumda henüz 23 yaşımdaydım.
O dönemlerde kardeşim LEVENT
ÖZÇOBAN (Polo ve Polo Garage firmasının bugünki sahibi) ortaokula gidiyordu.
Kardeşimin ve kendimin okul masraflarını karşılamak için çalışmak zorunda
olduğumun bilincindeydim. Üniversite bitince otelciliği de bıraktım ve yedek
subay olarak askerliğimi tamamladım.
Küçüklüğümden beri en büyük
idealim kendi işimi kurmaktı. Bu hedefimi gerçekleştirmek için mücadele
edecektim. Artık kararımı vermiştim askerlikten sonra gerekirse limon satacak
ama yine de ticarete atılacaktım. Bu amaçla, tekrar otelciliğe davet edildiğim
halde kabul etmedim.
70'li yılların hemen başında
Ankara'da, İzmir Caddesi üzerinde bulunan bir pasajın içinde 20 m2'lik
bir dükkan kiraladım ve kuaför malzemesi, bijuteri ve parfümeri satarak ticaret
hayatına adım attım. O dönemler oldukça zor ve sıkıntılıydı. Ticaret hayatını
bilmiyordum. Bana yardımcı olan ve yol gösteren kimse yoktu. Üstelik yeterli
sermayeye de sahip değildim.
Gazanfer Bilge gece
otobüsüyle İstanbul'a gelir, Sirkeci'de araba vapurundan iner, Tahtakale ve
civarından ürün satın alır, elimdeki fermuarlı torbaya aldıklarımı koyar, yine
gece otobüsüyle Ankara'ya dönerdim. Daha eve dönmeden bütün ürünleri tek başıma
dükkana yerleştirir, ertesi gün de satmaya çalışırdım. Yorgun ve uykusuz geçen
günlere rağmen bir rüyanın peşinde koşmak beni hiç yıldırmadı.
Aradan geçen zaman içinde
çabalarımın ve fedakârlıklarımın meyvelerini almaya başlamıştım. Karşıma
kendimi geliştirebileceğim önemli bir fırsat çıkmıştı. Zamanında resepsiyonunda
çalışmış olduğum ?BARIKAN OTELİ?nin sahipleri, otelin ön cephesine mağazalar
yaptırdıklarını, şayet istersem bana verebileceklerini söylediler. Kiralama
şartları 27 m2'lik köşe mağazaya ancak yetti. Borçlandım ve
dekorasyon için de epeyce riske girdim. 1971 senesinde bu küçük yerin kirası
4500 TL idi. O güne kadar böyle bir kira Ankara'da duyulmamıştı. Takı, aksesuar
ve parfümeri satışları hasılat getirmiyordu ama bu benim gözümü korkutmamıştı.
Çünkü caddeye, hele iki cephede vitrini olan köşe bir mağazaya kavuşmuştum.
İnsanlar sürekli mağazanın önünden geçiyordu ve yoğun bir yaya trafiği vardı.
Arz Her Zaman Talep Doğurur
Daha ne ürünler satabilirim
diye düşünmeye başladım. Tüketicilerin aradıkları ama kaliteli ürün
arayışlarına girdim. Kravat, pipo, traş losyonu, İtalyan triko, bluz gibi
ürünleri paramın yettiği kadar satın alıp mağazaya yerleştiriyor, akşama kadar
bitiriyordum. Ertesi gün tekrar yollara düşüyor doğru İstanbul'a gidiyor,
böylece araya araya mal ve üretim kaynaklarımı buluyordum.
1971 yılında varolan az
sayıdaki üretici firmalar, esas çarşı olan Atatürk Bulvarı'ndaki mağazalar
tarafından parsellenmişti. Sermayem yetmediği için hiçbir üreticiden mal
alamıyordum. Benim 27 m2 olan mağazam, onların bulundukları yere
nazaran daha ikinci sınıf bir yerdeydi ama Ankara'nın en ünlü üç bayan kuaförü
ile yan yana idim. Karşımda ise Amerikan Pazarı vardı. Gelen bayan tüketiciler
tam hedeflediğim kitlenin özeliklerini taşıyorlardı. İyi bir gelir düzeyine ve
eğitim bilgisine sahiplerdi. Onlarla iyi iletişim kurmaya özen gösterdim. Çoğu
arkadaşımdı. Onların beklentilerini göz önüne alarak talep yaratmaya
çalışıyordum ve diğer mağazalarda bulunmayan ürünleri satıyordum.
Diğer mağazalarla aramızda
ilginç bir rekabet yaşanıyordu. Ben mektepliydim, onlar alaylı. Bunu iyi bir
şekilde kullanmaya çalıştım. Çünkü müşterileri farklı bir şekilde
gözlemliyordum. Tüketici yenilik istiyor, talepleri var fakat veren yoktu. Bu
stratejik bir noktaydı ve ben bunu keşfetmiştim.
Kapılar Çalınmaya Başlayınca...
Kısa bir sürede o küçücük
mağaza insanlarla dolup taşmaya başlamıştı. Artık kapıları yoğunluktan kapalı
tutar, önünde dışarı çıkacakları bekler ve çıkan sayıda içeri insan alırdık.
Nakliye firmaları yoktu, ambarlar vardı. İstanbul'dan ürünler kasap kağıdı ile
paket edilmiş veya keserle çakılmış tahta sandıkla gelirdi. Müşterinin yanında,
mağazanın içinde bunları açarken herkes kapışmaya başlardı. Bir gün bir
müşterimiz seçtiği trikoyu denemek istedi. Böyle bir prova yerimiz yoktu. Özür
diledim ve ertesi gün bir perdeciye tavana ray taktırarak iki kanat perde
yaptırdım. Müşteriler prova yapmak istediklerinde iki taraftan kapanan perdeyi
çalışan bayan personelden biri eli ile tutardı. O kadar küçük alanda böyle bir
yerin bulunması oldukça zordu. Çünkü perde mağazayı ikiye bölerdi, dışarı
çıkmak isteyenler beklerdi, çıkamazdı. Fıkra gibi...
Bunları neden anlattığımı
merak edeceksiniz. Hayatta hiçbir şey sebepsiz olmuyor. Mesleğimizin içinde
bulunan gençler okuyunca faydalanırlar diye düşündüm. Umarım onları
hırslandırmış ve cesaretlendirmişimdir.
Mağazanın adını önceleri DOLFIN
koydum. Arkeolojiden etkilenmiştim. Daha sonra BRAVO diye bir mağaza daha
açtım. Fakat her iki mağazanın adını ayrı ayrı kullanmanın ekonomik
olmayacağını düşünerek tek ambalaj ve kırtasiye malzemesi kullanmaya karar
verdim ve isimleri birleştirdim: ?BRAVO&DOLFIN?.
Artık erkeklere özgü bir
şeyler yapmanın zamanı gelmişti. Böylece ilk küçük köşe mağazamı erkek butiğine
çevirdim. Çok ünlenmiştik. Birçok şey yoluna girmişti ve artık evlenme zamanım
da gelmişti. Parasızlıktan dolayı uzun bir nişanlılık dönemi geçirdikten sonra
bu ekonomik gelişme ile müstakbel eşimle ancak evlenebildik.
Ertesi yıl ilk kızım Zeynep
doğdu. 1979'da da Aslı, ikisi de mağazaların içinde büyüdü denilebilir.
Mesleğin tozunu yerinde soludular, çok iyi bir eğitim gördüler. Zeynep 1996'dan
itibaren ?PARK BRAVO?nun tüm tasarımlarını, satın almasını, üretim ve görsel
mağazacılığını ekibi ile başarı bir şekilde yürütüyor. İkinci kızım Aslı,
liseden sonra NEW YORK'da FIT'i (Fashion Institute of Technologie) bitirdi. İki
sene de LOUIS VUITTON New York'da çalıştı. Şu an Nine West ve La Senza
markaları başında tek sorumlusu.
Büyüme Başlıyor...
Bir süre sonra mağazamın
bulunduğu otelin yerine inşaat başlayacaktı, mecburen taşındım. İyi bir satış
noktasını kaçırdığımı düşünürken yine Ankara'nın en güzel köşesini astronomik
bir kira ile tuttum. Atatürk Bulvarı, Meşrutiyet Caddesi'nin en işlek köşesine
5 katlı bir mağaza açtım. Tüm dostlarım ve meslektaşlarım bu sefer kesin iflas
eder dediler. Sermayem yetmedi diye yine borçlandım, riske girdim. Ucuz olsun
diye ahşap kullanarak dekorasyon yaptık. Ama farkında olmadan müthiş bir şey
yaptığımızı daha sonra anladık.
Erkek, genç kadın ve çocuk
katları ile 1976 senesi Türkiye'sinde örnek bir çalışma sergiledik. Her yerde
benzer mağaza dekorasyonları yapılmaya başladı. Bu bizim için büyük bir gurur
kaynağı oldu. ?BRAVO&DOLFIN? bugün bir efsane olarak anılmaktadır.
Birçok İstanbul merkezli
firmanın Ankara'daki tek satıcılığını alarak geçimimizi sağlıyorduk. Türkiye'de
de yeni yeni hazır giyim üretimi artmaya, yeni genç markalar oluşmaya
başlamıştı. İstanbul merkezli firmaların bazıları da kendi perakende
mağazalarını açmaya başlamışlardı. Çarşıya bereket gelmeye başladı, hareket
başladı. Henüz enflasyon nedir kimse bilmiyordu ve insanların satın alma gücü
bugüne nazaran daha iyiydi.
?Sınırlar aşılmalı?
1984 senesinde Ankara bana
yetmemeye başladı. Sınırları zorlamaya ve zincir mağazalar haline gelmeye karar
verdim. Zaten İstanbul'da Osmanbey'de ofisim ve çalışanları vardı. Tüm satın
alma işlemleri bu merkezden yapılıyordu. Ben de her Salı İstanbul'a gelip Cuma
gecesi Ankara'ya dönüyordum. İkinci kızım babasının suratını tam ezberlerken
yine unutuyordu. Bu sıkıntıyı gidermek ve yeni pazarlara açılmak amacıyla evimi
de İstanbul'a taşıdım.
Markamın adını daha sonra
'PARK BRAVO' şeklinde değiştirdim. İlk İstanbul mağazamı Bağdat Caddesi'nde
Suadiye'de açtım. Bunu diğerleri takip etti. Müthiş bir rüzgar yakalamıştık.
Ancak İstanbul Ankara'ya benzemiyordu, her firmanın kendi mağazaları oluşmuştu
bile. Özelliği olan ürünümüz olması gerekliliği tekrar karşıma çıkmıştı ve
'PARK BRAVO' etiketi ile üretime başladım. Bunu yapması için 'FOLK LİMİTED'
şirketini 1988 yılında kurdum.
Evimi İstanbul'a taşıdığımda
40 yaşında, üretim fabrikamı kurduğumda 45 yaşındaydım. 6000 m2'lik
kapalı alanda senelik 600.000 adet üretim yaptık. 2005 Kasım ayında Ayazağa'da
20.000 m2 kapalı alanı olan yeni tesisimize taşındık. Dünyadaki en
son teknoloji ile üretim ve lojistik yapmaktayız. Hedefimiz 2011 senesinde 5
Milyon adet üretime ulaşmaktır. Dünyanın her ülkesinden ham maddeyi ve bitmiş
ürünün ithalatını bizzat aracısız şirketlerim yapmaktadır.
İlk örgütlenme
Bundan 7-8 sene önce yine
meslektaşım olan deneyimli bir dostuma, ?Sektörde başarıya ulaşmış firmalar yan
yana ve karşı karşıya ama hiç biri birbiriyle tanışmıyor.? diye dert yandım.
Arkadaşımın tavsiyelerine uyarak 23 firma sahibini o gün yeni açılmış olan ?ÇIRAĞAN?
Oteli'ne yemekli bir toplantıya çağırdım. Yurt dışında olan iki kişi hariç 21
firma sahibi geldi. Tanışıldı ve dertlerimiz tartışıldı. Bu toplantıları uzun
bir müddet her ay yaptık. Basın haber aldı. Bize ?ÇIRAĞAN? grubu adını
verdiler. Zannediyorum ki, birbirine rakip olan firma sahipleri, şeffaf
oldularsa ve her şeyi birbiri ile paylaşabiliyorlar ise bunda payım olmuştur.
Yapıcı bir rekabet ortamı
oluşturmak gereklidir çünkü bu rekabet ortamında daha verimli çalışılır
düşüncesiyle çok uğraştım. Açılan alışveriş merkezlerinde kendi perakende
mağazalarımız olması gereğini meslektaşlarıma anlattım ve onları ikna ettim.
Gümrük Birliği Antlaşması
imzalanınca Türkiye'nin başına gelecekleri ben dahil bilen her firma, konuyu
yerel firma sahiplerine anlatmaya çalıştık. Biz de grup halinde gelecek
planlarımızı ?PARK BRAVO? olarak yaptık. Bu dönemde bazı yabancı markalar ile
işbirliği yapma gereği olduğunu anladık ve Amerika'dan yakın tanıdığımız ?NINE
WEST? bayan ayakkabı firması ile temas kurduk. İstanbul'a gelip Türkiye
pazarını incelediler, firmamızı incelediler ve 1996 yılında lisans anlaşmasını
imzaladık. Dünyadaki en şık NW mağazalarının Türkiye'de olduğunu
söyleyebilirim.
1997 senesinde, alınan bir
randevu ile ZARA'nın İspanyol yetkilileri tarafından ziyaret edildim. Bana, üç
senedir Türkiye'ye gelip gittiklerini, artık tüm yerel firmaları ezberlediklerini,
gelen teklifleri değerlendirdiklerinde, kendilerine müracaat edenlerin yeterli
olmadığını gözlemlediklerini ve PARK BRAVO'yu başarılı bulduklarını,
araştırmalarının neticesinde de kabul edersem benim ile ZARA Türkiye'yi kurmak
istediklerini söylediler. ZARA'yı bilmemek ve tanımamak mümkün değildi.
Yarattığı sinerjiyi hem bizzat gözlüyor hem de yayınlardan takip ediyorduk.
Müracaat etmediğimiz halde teklifin ZARA'dan gelmesi bizi gururlandırdı.
Teşhislerini de boşa çıkarmadık. Çok şık, büyük alanları ve eğitilmiş kadrosu
ile çok kısa bir sürede ZARA mağazalarını açtık ve 15 mağazalık bir program
yaptık. Şu anda her şey programlandığı gibi yürüyor.
?21. yy. Yıldız Savaşlarıdır?
Ticari hayatımın satır
başlarını size aktardım. Netice olarak şunu vurgulamak istiyorum. Birkaç sene
öncesine kadar Gümrük Birliği Antlaşması'nı imzalamadan önce, ithalat rejimleri
ve ülkenin etrafında kale burcu gibi duran yasaklar, Türk firmalarının haksız
kazanç elde etmesine sebep olmuştur. Gereksinmelerini mevcut firmalardan
karşılamak mecburiyetinde bırakılan tüketiciler, fahiş rakamlar ödemek zorunda
kalmışlardır.
Türkiye'de perakende
zincirlerini açan uluslararası hipermarketler ve giyim satan markalar
piyasadaki ürün perakende fiyatlarının tüketicinin lehine dönüşmesine sebep
olmuştur. Ayrıca aynı yabancı markalar tüketiciyi eğitmiştir. Aynı para ile
daha fazla adette ürün alabileceklerini öğretmiştir. Zaten dünya ölçeğinde olan
savaş da budur. Moda imparatorları çökmekte, kopyacı korsan ve çok hızlı
firmalar, çağdaş ortamda çarşıların en güzel yerlerinde iş yerlerini
açmaktadır. Moda imparatorları müşteri beklemekte, diğerlerinin kasalarının
önünde kuyruklar oluşmaktadır.
21. Yüzyıl küçük paralarını
çok sayıdaki tüketiciden toplama çağıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde bu savaş
böyle seyrediyorsa, Türkiye'de de tabi ki sıkıntı yaratacaktır. Yerel firmalar
artık eski alıştığı karları yapamamaktadır. Reel hesaplar işine gelmemektedir.
Yatırımcıların ne bilgisi ne de finansmanı yeterli değildir. Alt yapısını ve
sistemini kurmayanlar piyasadan çekilecektir, kapatacaktır. Aradan aracı
kalkmalıdır. ?YILDIZ SAVAŞÇILARI? ne yapıyorsa onu yapmalıdırlar.
Üretimden direkt tüketiciye
ulaşmaya ve kalmaya niyeti olan Türk firmaları perakende iş yerlerini açmak,
zincir haline gelmek mecburiyetindedirler. Üretim, lojistik ve satış noktaları
üçgenini tamamlamadan hiçbir firma yaşayamaz, var olamaz. Ürün veritabanı,
istatistik bilgi ve profesyonelce sevk idare kadroları oluşturmalı ve her şey
çok süratli bir akışa sahip olmalıdır.
?PARK BRAVO? gurubu da
çoktan fark ettiği değişime ve tüketici taleplerine ?Kaliteli ürünü makul
verelim.? sloganı ile cevap vermeye çalışmaktadır ve bunda da oldukça
başarılıdır. Hedef ?çalışan kadın?dır. Çalışan kadın, sosyal sınıfı gereği
tüketir. Koleksiyonlar, çalışan kadının hayatının kesiti göz önüne alınarak
hazırlanmaktadır. İş yerinde, yemekte, kokteylde, hafta sonunda ve tatilde ?çalışan
kadının? gereksinimleri nelerdir sualine cevap arıyoruz her zaman.
Yetişmesinde katkılarım olan
çok genç bir kadro ile çalışmaktayım. Tempomuz çok hızlı ve başarıya
odaklanmıştır. Medya, reklam ve benzeri enstrümanları kullanmıyoruz. En iyi
reklamın müşteri mutluluğu olduğunu bilmekteyiz. Ayrıca süratle yaygınlaşan
mağazalarımız ile tüketici ile bire bir ve karşı karşıya kalmanın çıkarımıza
olduğunu gözlemekteyiz.
Netice olarak, benim Türk
firmalarının, tıpkı NINE WEST, ZARA ve diğerlerinin de yaptığı gibi Avrupa
Topluluğu ülkelerinde kendi markalarının zincirlerini çok yakında kuracaklarına
inancım vardır. Onlar nasıl geliyorsa bizde aynı şekilde gidebiliriz. Birileri
buna başlayacak, başarılı olacak ve bunu diğer Türk firmaları takip edecektir.
Yeni yüzyılda, hizmet
sektörü öne çıkmaktadır. Türkiye'nin en önemli sorunu, iş bulamayan genç
insanlardır. Dünya devleri yabancı sermaye olarak ülkemize gelmiştir ve
gelecektir. Gençlerimiz kendilerini iyi yetiştirmeli, sabırlı olmalıdır.
Gelişen perakende sektöründe, yoğun insan gücüne ihtiyaç vardır. İngilizce
bilen, bilgisayar uzmanı olan gençlerimiz kolayca bu sektörde iş bulup, deneyim
kazandıkça yükseleceklerdir. Üretim milliyeti artık yok, globalleşen dünya tek
pazar oldu. Doğru zamanda, doğru fiyata, doğru ürünü bulundurmak hüner oldu.
Her zaman olduğu gibi geleceğin yıldızı ve favori ülkesi Türkiye olacaktır.
Kamil Özçoban
Bu İçeriğe Yapılan Yorumlar
Henüz Yorum Yazılmamıştır...
Kategorideki Diğer Dökümanlar
|