Döküman Arşivi BAŞARI ÖYKÜLERİ Park Bravo Başarı Öyküsü


 Üye Girişi
Kullanıcı Adı
Şifre Şifrenizi hatırlamıyorsanız Burayı Tıklayınız.
[Yenile]
Güvenlik Kodu Üstte resimde bulunan 6 karakterli harf ve rakamları yazınız.
Üye Olmak Için Tıklayınız.













  Park Bravo Başarı Öyküsü
«« Önceki Döküman  
Sonraki Döküman »»
Tarih
:
04.03.2011
Kategorisi
:
BAŞARI ÖYKÜLERİ
Okunma Sayısı
:
6056
Yorum Sayısı
:
0
Ekleyen
:
Site Editörü


HAYALLERDEN HEDEFE DOĞRU İLK ATILIM...
Ailemde benden önce bir tüccar ve sanayici olmamıştı. İlk, orta ve lise öğrenimimi TED Ankara Koleji'nde tamamladım. Daha sonra Ankara Hukuk Fakültesi'ne girdim. Bu bölüme bir yıl devam ettikten sonra Viyana Üniversitesi'ne gitmeye karar verdim. Viyana'daki maceram da bir yıl sürdü. Tekrar Ankara'ya döndüm ve üçüncü kez üniversite giriş sınavını kazanarak Klasik Arkeoloji okumaya başladım.
Geçimimi sağlamak için çalışmam gerekiyordu. Arkeoloji Bölümü'nde devam zorunluluğu yoktu. İlgi duyduğum turizm sektörüne yöneldim ve otel resepsiyonlarında çalışmaya başladım. Bu alanda hızla ilerledim ve Ankara Dedeman Oteli'nde İkinci Müdür olduğumda henüz 23 yaşımdaydım.
O dönemlerde kardeşim LEVENT ÖZÇOBAN (Polo ve Polo Garage firmasının bugünki sahibi) ortaokula gidiyordu. Kardeşimin ve kendimin okul masraflarını karşılamak için çalışmak zorunda olduğumun bilincindeydim. Üniversite bitince otelciliği de bıraktım ve yedek subay olarak askerliğimi tamamladım.
Küçüklüğümden beri en büyük idealim kendi işimi kurmaktı. Bu hedefimi gerçekleştirmek için mücadele edecektim. Artık kararımı vermiştim askerlikten sonra gerekirse limon satacak ama yine de ticarete atılacaktım. Bu amaçla, tekrar otelciliğe davet edildiğim halde kabul etmedim.
70'li yılların hemen başında Ankara'da, İzmir Caddesi üzerinde bulunan bir pasajın içinde 20 m2'lik bir dükkan kiraladım ve kuaför malzemesi, bijuteri ve parfümeri satarak ticaret hayatına adım attım. O dönemler oldukça zor ve sıkıntılıydı. Ticaret hayatını bilmiyordum. Bana yardımcı olan ve yol gösteren kimse yoktu. Üstelik yeterli sermayeye de sahip değildim.
Gazanfer Bilge gece otobüsüyle İstanbul'a gelir, Sirkeci'de araba vapurundan iner, Tahtakale ve civarından ürün satın alır, elimdeki fermuarlı torbaya aldıklarımı koyar, yine gece otobüsüyle Ankara'ya dönerdim. Daha eve dönmeden bütün ürünleri tek başıma dükkana yerleştirir, ertesi gün de satmaya çalışırdım. Yorgun ve uykusuz geçen günlere rağmen bir rüyanın peşinde koşmak beni hiç yıldırmadı.
Aradan geçen zaman içinde çabalarımın ve fedakârlıklarımın meyvelerini almaya başlamıştım. Karşıma kendimi geliştirebileceğim önemli bir fırsat çıkmıştı. Zamanında resepsiyonunda çalışmış olduğum ?BARIKAN OTELİ?nin sahipleri, otelin ön cephesine mağazalar yaptırdıklarını, şayet istersem bana verebileceklerini söylediler. Kiralama şartları 27 m2'lik köşe mağazaya ancak yetti. Borçlandım ve dekorasyon için de epeyce riske girdim. 1971 senesinde bu küçük yerin kirası 4500 TL idi. O güne kadar böyle bir kira Ankara'da duyulmamıştı. Takı, aksesuar ve parfümeri satışları hasılat getirmiyordu ama bu benim gözümü korkutmamıştı. Çünkü caddeye, hele iki cephede vitrini olan köşe bir mağazaya kavuşmuştum. İnsanlar sürekli mağazanın önünden geçiyordu ve yoğun bir yaya trafiği vardı.
Arz Her Zaman Talep Doğurur
Daha ne ürünler satabilirim diye düşünmeye başladım. Tüketicilerin aradıkları ama kaliteli ürün arayışlarına girdim. Kravat, pipo, traş losyonu, İtalyan triko, bluz gibi ürünleri paramın yettiği kadar satın alıp mağazaya yerleştiriyor, akşama kadar bitiriyordum. Ertesi gün tekrar yollara düşüyor doğru İstanbul'a gidiyor, böylece araya araya mal ve üretim kaynaklarımı buluyordum.
1971 yılında varolan az sayıdaki üretici firmalar, esas çarşı olan Atatürk Bulvarı'ndaki mağazalar tarafından parsellenmişti. Sermayem yetmediği için hiçbir üreticiden mal alamıyordum. Benim 27 m2 olan mağazam, onların bulundukları yere nazaran daha ikinci sınıf bir yerdeydi ama Ankara'nın en ünlü üç bayan kuaförü ile yan yana idim. Karşımda ise Amerikan Pazarı vardı. Gelen bayan tüketiciler tam hedeflediğim kitlenin özeliklerini taşıyorlardı. İyi bir gelir düzeyine ve eğitim bilgisine sahiplerdi. Onlarla iyi iletişim kurmaya özen gösterdim. Çoğu arkadaşımdı. Onların beklentilerini göz önüne alarak talep yaratmaya çalışıyordum ve diğer mağazalarda bulunmayan ürünleri satıyordum.
Diğer mağazalarla aramızda ilginç bir rekabet yaşanıyordu. Ben mektepliydim, onlar alaylı. Bunu iyi bir şekilde kullanmaya çalıştım. Çünkü müşterileri farklı bir şekilde gözlemliyordum. Tüketici yenilik istiyor, talepleri var fakat veren yoktu. Bu stratejik bir noktaydı ve ben bunu keşfetmiştim.
Kapılar Çalınmaya Başlayınca...
Kısa bir sürede o küçücük mağaza insanlarla dolup taşmaya başlamıştı. Artık kapıları yoğunluktan kapalı tutar, önünde dışarı çıkacakları bekler ve çıkan sayıda içeri insan alırdık. Nakliye firmaları yoktu, ambarlar vardı. İstanbul'dan ürünler kasap kağıdı ile paket edilmiş veya keserle çakılmış tahta sandıkla gelirdi. Müşterinin yanında, mağazanın içinde bunları açarken herkes kapışmaya başlardı. Bir gün bir müşterimiz seçtiği trikoyu denemek istedi. Böyle bir prova yerimiz yoktu. Özür diledim ve ertesi gün bir perdeciye tavana ray taktırarak iki kanat perde yaptırdım. Müşteriler prova yapmak istediklerinde iki taraftan kapanan perdeyi çalışan bayan personelden biri eli ile tutardı. O kadar küçük alanda böyle bir yerin bulunması oldukça zordu. Çünkü perde mağazayı ikiye bölerdi, dışarı çıkmak isteyenler beklerdi, çıkamazdı. Fıkra gibi...
Bunları neden anlattığımı merak edeceksiniz. Hayatta hiçbir şey sebepsiz olmuyor. Mesleğimizin içinde bulunan gençler okuyunca faydalanırlar diye düşündüm. Umarım onları hırslandırmış ve cesaretlendirmişimdir.
Mağazanın adını önceleri DOLFIN koydum. Arkeolojiden etkilenmiştim. Daha sonra BRAVO diye bir mağaza daha açtım. Fakat her iki mağazanın adını ayrı ayrı kullanmanın ekonomik olmayacağını düşünerek tek ambalaj ve kırtasiye malzemesi kullanmaya karar verdim ve isimleri birleştirdim: ?BRAVO&DOLFIN?.
Artık erkeklere özgü bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti. Böylece ilk küçük köşe mağazamı erkek butiğine çevirdim. Çok ünlenmiştik. Birçok şey yoluna girmişti ve artık evlenme zamanım da gelmişti. Parasızlıktan dolayı uzun bir nişanlılık dönemi geçirdikten sonra bu ekonomik gelişme ile müstakbel eşimle ancak evlenebildik.
Ertesi yıl ilk kızım Zeynep doğdu. 1979'da da Aslı, ikisi de mağazaların içinde büyüdü denilebilir. Mesleğin tozunu yerinde soludular, çok iyi bir eğitim gördüler. Zeynep 1996'dan itibaren ?PARK BRAVO?nun tüm tasarımlarını, satın almasını, üretim ve görsel mağazacılığını ekibi ile başarı bir şekilde yürütüyor. İkinci kızım Aslı, liseden sonra NEW YORK'da FIT'i (Fashion Institute of Technologie) bitirdi. İki sene de LOUIS VUITTON New York'da çalıştı. Şu an Nine West ve La Senza markaları başında tek sorumlusu.
Büyüme Başlıyor...
Bir süre sonra mağazamın bulunduğu otelin yerine inşaat başlayacaktı, mecburen taşındım. İyi bir satış noktasını kaçırdığımı düşünürken yine Ankara'nın en güzel köşesini astronomik bir kira ile tuttum. Atatürk Bulvarı, Meşrutiyet Caddesi'nin en işlek köşesine 5 katlı bir mağaza açtım. Tüm dostlarım ve meslektaşlarım bu sefer kesin iflas eder dediler. Sermayem yetmedi diye yine borçlandım, riske girdim. Ucuz olsun diye ahşap kullanarak dekorasyon yaptık. Ama farkında olmadan müthiş bir şey yaptığımızı daha sonra anladık.
Erkek, genç kadın ve çocuk katları ile 1976 senesi Türkiye'sinde örnek bir çalışma sergiledik. Her yerde benzer mağaza dekorasyonları yapılmaya başladı. Bu bizim için büyük bir gurur kaynağı oldu. ?BRAVO&DOLFIN? bugün bir efsane olarak anılmaktadır.
Birçok İstanbul merkezli firmanın Ankara'daki tek satıcılığını alarak geçimimizi sağlıyorduk. Türkiye'de de yeni yeni hazır giyim üretimi artmaya, yeni genç markalar oluşmaya başlamıştı. İstanbul merkezli firmaların bazıları da kendi perakende mağazalarını açmaya başlamışlardı. Çarşıya bereket gelmeye başladı, hareket başladı. Henüz enflasyon nedir kimse bilmiyordu ve insanların satın alma gücü bugüne nazaran daha iyiydi.
?Sınırlar aşılmalı?
1984 senesinde Ankara bana yetmemeye başladı. Sınırları zorlamaya ve zincir mağazalar haline gelmeye karar verdim. Zaten İstanbul'da Osmanbey'de ofisim ve çalışanları vardı. Tüm satın alma işlemleri bu merkezden yapılıyordu. Ben de her Salı İstanbul'a gelip Cuma gecesi Ankara'ya dönüyordum. İkinci kızım babasının suratını tam ezberlerken yine unutuyordu. Bu sıkıntıyı gidermek ve yeni pazarlara açılmak amacıyla evimi de İstanbul'a taşıdım.
Markamın adını daha sonra 'PARK BRAVO' şeklinde değiştirdim. İlk İstanbul mağazamı Bağdat Caddesi'nde Suadiye'de açtım. Bunu diğerleri takip etti. Müthiş bir rüzgar yakalamıştık. Ancak İstanbul Ankara'ya benzemiyordu, her firmanın kendi mağazaları oluşmuştu bile. Özelliği olan ürünümüz olması gerekliliği tekrar karşıma çıkmıştı ve 'PARK BRAVO' etiketi ile üretime başladım. Bunu yapması için 'FOLK LİMİTED' şirketini 1988 yılında kurdum.
Evimi İstanbul'a taşıdığımda 40 yaşında, üretim fabrikamı kurduğumda 45 yaşındaydım. 6000 m2'lik kapalı alanda senelik 600.000 adet üretim yaptık. 2005 Kasım ayında Ayazağa'da 20.000 m2 kapalı alanı olan yeni tesisimize taşındık. Dünyadaki en son teknoloji ile üretim ve lojistik yapmaktayız. Hedefimiz 2011 senesinde 5 Milyon adet üretime ulaşmaktır. Dünyanın her ülkesinden ham maddeyi ve bitmiş ürünün ithalatını bizzat aracısız şirketlerim yapmaktadır.
İlk örgütlenme
Bundan 7-8 sene önce yine meslektaşım olan deneyimli bir dostuma, ?Sektörde başarıya ulaşmış firmalar yan yana ve karşı karşıya ama hiç biri birbiriyle tanışmıyor.? diye dert yandım. Arkadaşımın tavsiyelerine uyarak 23 firma sahibini o gün yeni açılmış olan ?ÇIRAĞAN? Oteli'ne yemekli bir toplantıya çağırdım. Yurt dışında olan iki kişi hariç 21 firma sahibi geldi. Tanışıldı ve dertlerimiz tartışıldı. Bu toplantıları uzun bir müddet her ay yaptık. Basın haber aldı. Bize ?ÇIRAĞAN? grubu adını verdiler. Zannediyorum ki, birbirine rakip olan firma sahipleri, şeffaf oldularsa ve her şeyi birbiri ile paylaşabiliyorlar ise bunda payım olmuştur.
Yapıcı bir rekabet ortamı oluşturmak gereklidir çünkü bu rekabet ortamında daha verimli çalışılır düşüncesiyle çok uğraştım. Açılan alışveriş merkezlerinde kendi perakende mağazalarımız olması gereğini meslektaşlarıma anlattım ve onları ikna ettim.
Gümrük Birliği Antlaşması imzalanınca Türkiye'nin başına gelecekleri ben dahil bilen her firma, konuyu yerel firma sahiplerine anlatmaya çalıştık. Biz de grup halinde gelecek planlarımızı ?PARK BRAVO? olarak yaptık. Bu dönemde bazı yabancı markalar ile işbirliği yapma gereği olduğunu anladık ve Amerika'dan yakın tanıdığımız ?NINE WEST? bayan ayakkabı firması ile temas kurduk. İstanbul'a gelip Türkiye pazarını incelediler, firmamızı incelediler ve 1996 yılında lisans anlaşmasını imzaladık. Dünyadaki en şık NW mağazalarının Türkiye'de olduğunu söyleyebilirim.
1997 senesinde, alınan bir randevu ile ZARA'nın İspanyol yetkilileri tarafından ziyaret edildim. Bana, üç senedir Türkiye'ye gelip gittiklerini, artık tüm yerel firmaları ezberlediklerini, gelen teklifleri değerlendirdiklerinde, kendilerine müracaat edenlerin yeterli olmadığını gözlemlediklerini ve PARK BRAVO'yu başarılı bulduklarını, araştırmalarının neticesinde de kabul edersem benim ile ZARA Türkiye'yi kurmak istediklerini söylediler. ZARA'yı bilmemek ve tanımamak mümkün değildi. Yarattığı sinerjiyi hem bizzat gözlüyor hem de yayınlardan takip ediyorduk. Müracaat etmediğimiz halde teklifin ZARA'dan gelmesi bizi gururlandırdı. Teşhislerini de boşa çıkarmadık. Çok şık, büyük alanları ve eğitilmiş kadrosu ile çok kısa bir sürede ZARA mağazalarını açtık ve 15 mağazalık bir program yaptık. Şu anda her şey programlandığı gibi yürüyor.
?21. yy. Yıldız Savaşlarıdır?
Ticari hayatımın satır başlarını size aktardım. Netice olarak şunu vurgulamak istiyorum. Birkaç sene öncesine kadar Gümrük Birliği Antlaşması'nı imzalamadan önce, ithalat rejimleri ve ülkenin etrafında kale burcu gibi duran yasaklar, Türk firmalarının haksız kazanç elde etmesine sebep olmuştur. Gereksinmelerini mevcut firmalardan karşılamak mecburiyetinde bırakılan tüketiciler, fahiş rakamlar ödemek zorunda kalmışlardır.
Türkiye'de perakende zincirlerini açan uluslararası hipermarketler ve giyim satan markalar piyasadaki ürün perakende fiyatlarının tüketicinin lehine dönüşmesine sebep olmuştur. Ayrıca aynı yabancı markalar tüketiciyi eğitmiştir. Aynı para ile daha fazla adette ürün alabileceklerini öğretmiştir. Zaten dünya ölçeğinde olan savaş da budur. Moda imparatorları çökmekte, kopyacı korsan ve çok hızlı firmalar, çağdaş ortamda çarşıların en güzel yerlerinde iş yerlerini açmaktadır. Moda imparatorları müşteri beklemekte, diğerlerinin kasalarının önünde kuyruklar oluşmaktadır.
21. Yüzyıl küçük paralarını çok sayıdaki tüketiciden toplama çağıdır. Gelişmiş batı ülkelerinde bu savaş böyle seyrediyorsa, Türkiye'de de tabi ki sıkıntı yaratacaktır. Yerel firmalar artık eski alıştığı karları yapamamaktadır. Reel hesaplar işine gelmemektedir. Yatırımcıların ne bilgisi ne de finansmanı yeterli değildir. Alt yapısını ve sistemini kurmayanlar piyasadan çekilecektir, kapatacaktır. Aradan aracı kalkmalıdır. ?YILDIZ SAVAŞÇILARI? ne yapıyorsa onu yapmalıdırlar.
Üretimden direkt tüketiciye ulaşmaya ve kalmaya niyeti olan Türk firmaları perakende iş yerlerini açmak, zincir haline gelmek mecburiyetindedirler. Üretim, lojistik ve satış noktaları üçgenini tamamlamadan hiçbir firma yaşayamaz, var olamaz. Ürün veritabanı, istatistik bilgi ve profesyonelce sevk idare kadroları oluşturmalı ve her şey çok süratli bir akışa sahip olmalıdır.
?PARK BRAVO? gurubu da çoktan fark ettiği değişime ve tüketici taleplerine ?Kaliteli ürünü makul verelim.? sloganı ile cevap vermeye çalışmaktadır ve bunda da oldukça başarılıdır. Hedef ?çalışan kadın?dır. Çalışan kadın, sosyal sınıfı gereği tüketir. Koleksiyonlar, çalışan kadının hayatının kesiti göz önüne alınarak hazırlanmaktadır. İş yerinde, yemekte, kokteylde, hafta sonunda ve tatilde ?çalışan kadının? gereksinimleri nelerdir sualine cevap arıyoruz her zaman.
Yetişmesinde katkılarım olan çok genç bir kadro ile çalışmaktayım. Tempomuz çok hızlı ve başarıya odaklanmıştır. Medya, reklam ve benzeri enstrümanları kullanmıyoruz. En iyi reklamın müşteri mutluluğu olduğunu bilmekteyiz. Ayrıca süratle yaygınlaşan mağazalarımız ile tüketici ile bire bir ve karşı karşıya kalmanın çıkarımıza olduğunu gözlemekteyiz.
Netice olarak, benim Türk firmalarının, tıpkı NINE WEST, ZARA ve diğerlerinin de yaptığı gibi Avrupa Topluluğu ülkelerinde kendi markalarının zincirlerini çok yakında kuracaklarına inancım vardır. Onlar nasıl geliyorsa bizde aynı şekilde gidebiliriz. Birileri buna başlayacak, başarılı olacak ve bunu diğer Türk firmaları takip edecektir.
Yeni yüzyılda, hizmet sektörü öne çıkmaktadır. Türkiye'nin en önemli sorunu, iş bulamayan genç insanlardır. Dünya devleri yabancı sermaye olarak ülkemize gelmiştir ve gelecektir. Gençlerimiz kendilerini iyi yetiştirmeli, sabırlı olmalıdır. Gelişen perakende sektöründe, yoğun insan gücüne ihtiyaç vardır. İngilizce bilen, bilgisayar uzmanı olan gençlerimiz kolayca bu sektörde iş bulup, deneyim kazandıkça yükseleceklerdir. Üretim milliyeti artık yok, globalleşen dünya tek pazar oldu. Doğru zamanda, doğru fiyata, doğru ürünü bulundurmak hüner oldu. Her zaman olduğu gibi geleceğin yıldızı ve favori ülkesi Türkiye olacaktır.
Kamil Özçoban
 

        Içeriği Paylaşın Butonu    
 Bu İçeriğe Yapılan Yorumlar

Henüz Yorum Yazılmamıştır...

  Kategorideki Diğer Dökümanlar
 Uludağ Gazoz 08.03.2011
 Abdioğulları Plastik ve Ambalaj Sanayi A.Ş 04.03.2011
 Hipokrat Tıbbi Malzemeler A.Ş 04.03.2011
|1|
abaragambimumbara
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Telif Hakkı Kuron Mühendislik LTD. ŞTİ.'ne Aittir. Her Hakkı Saklıdır.
FacebookLink BankasıArama ServisiSektörlerHarita ServisiKişisel GelişimAcil TelefonlarResim Galerisi


 


Markayurdu.Com adresi üzerinde bulunan fotoğraf ve bilgiler izinsiz kullanılamaz.
 

Sitede yer alan kullanıcı yorumları üyelik sözleşmesinde kabul edildiği şekilde yorum yapan üyenin şahsi düşünceleridir.
Bu sitenin alt yapısında www.markayurdu.com adına kullanım lisansı alınmış Ülke Rehberi Scripti kullanılmaktadır.