Genç adam, bir eczanede kalfa
olarak işe girmiş, tatlı dili ve çalışkanlığıyla kısa sürede göz
doldurmuştu. İstenen ilaçları son hızla hazırlarken, bir yandan da
müşteriyle sohbet ederdi. Gelenler hep keyifsiz insanlardı. Fakat kalfa
mutlaka bir ortak nokta buluyor ve onlarla arkadaşlık kuruyordu. Orta
yaşlı bir hanım olan eczacı, kalfasından son derece memnundu. Bu yüzden
de aylığına sık sık zam yapıyordu.
Genç adam, yapılan bu
zamları yetersiz bulduğundan, en pahalı ilaçlardan aşırmaya başladı.
Bunları el altından pazarlarsa, fakirlikten yavaş yavaş kurtulacaktı.
Kalfanın
gecekondularla çevrili evi, çok geçmeden değişmeye başladı. Bir takım
tamirat ve ilavelerden sonra tepeden tırnağa boyanan ev, çatısına
yerleştirilen bir uydu antenle tamamlanmıştı. Fakat dikkatleri en çok
çeken şey, evden gün aşırı yükselen ızgara kokularıydı. Mahallenin
bayramdan bayrama et gören insanları, bu kokuların köfteye mi yoksa
pirzolaya mı ait olduğu konusunda tahminler yürütüyor ve kokular
arttığında, çocukların imrenmemesi için, pencereleri kapatıyorlardı.
Kalfa,
eşinin yemek konusundaki ikazlarına kulak asmıyor ve özellikle bitişik
gecekonduda yaşayan çocuklara yardıma yanaşmıyordu. Bu çocuklar,
babaları öldüğünden zor durumdaydı. Ama kendisi de devlet değildi elbet,
herkese bakamazdı. O çocuklara verdiği bayram harçlığı, hiç de az
sayılmazdı. Küçük kızına dar gelen, ya da artık dudak büktüğü için bir
kenara atılan elbiseler de, hesaba katılmalıydı. Herkes o kadar verse,
köşeyi dönerlerdi.
Genç adamın karısı, ara da bir de olsa,
yetimlerin annesine yemek gönderiyordu. Fakat eşi et vermeyi
yasaklamıştı. Çünkü etin tadını bir kere alırlarsa, başka bir yemeği
beğenmezlerdi.
Kalfanın küçük kızı, ikide bir et yemekten
bıktığı için, "orası yağlı, burası kemikli" dediği pirzolalara bir
ısırık atıp bırakıyordu. Ona göre bu parçalar, komşu bahçeye uğrayan
kedi ve köpekler için nefis bir ziyafetti. Genç adam, hayvanlardan
nefret ederdi. Bu yüzden de "ziyafet"e itiraz etmiş, fakat sonunda
kızına boyun eğmişti. Köpeklerin havlaması, özellikle geceleri onu
çıldırtıyordu. Bu sesleri duyduğunda, çoğu kez balkona çıkıp onları
kovuyordu. Yetimlerin annesi de hep bahçede olurdu. Anlaşılan bu işten,
kadın da rahatsızdı.
Genç adam, köpekleri toplamaları için
belediyeye yaptığı şikayetlerden bir sonuç alamayınca, problemi tek
başına çözmeye karar verdi. Ve pirzola artıklarını, eczaneden getirdiği
haşere ilaçları ile zehirledikten sonra, bahçeye attı. Böylelikle kesin
çözüm sağlanacaktı.
Ertesi gün,
yetimlerin öldüğünü duydular. Doktorlar, annesinin itirazına rağmen,
çocukların haşere ilacı içtiklerini söylüyorlardı.