|
Bulgaristanda Zor Günlerde Birkaç Kelime Türkçe!
BULGARİSTAN?DA ZOR GÜNLERDE BİR KAÇ KELİME TÜRKÇE..!
Bulgaristan Devleti?nin kurulduğundan bu yana
Türklerin uzun yıllar yaşadığı acılar, dünyanın hiç bir yerinde, hiçbir millete
reva görülmedi. Çekenler bilir. Onların çocukları, belki babalarının çektiklerini
duydular, torunları ise hiç umursamadı. Yaşanan bütün acılar, unutuldu gitti.
Bir de bizim o meşhur unutkanlığımız, hafızalarımızdan hepsini sildi.
Bulgaristan?da
Türklerin o zor, korkunç yıllarında çektiği çileler bizi yürekten yaralıyor. Zulümlerle,
yapılanlarla ilgili bütün haberler bizleri etkiliyor ve derinden yaralıyordu.
Her haberi gözyaşları içinde dinliyor, dua ediyor, mitingler düzenliyor, imza
kampanyaları açıyorduk.
Sonra
nasılsa Bulgar Hükümeti?nin birkaç Türk?ü, galiba Avusturya?ya sınır dışı
ettiği haberi geldi. Nasıl sevindik. Sonra, sınır kapıları açıldı. Trenlerle,
kendi arabalarıyla yüz binlerce Türk, ağlayarak sevinç gözyaşları döke döke,
Bulgaristan?daki ?Anavatan? topraklarını terk ederek, Türkiye?ye,
Anavatan?larına geldiler. Televizyonda, gazetelerde haberler onlarla doluydu.
Seviniyorduk. Hem de nasıl seviniyorduk. O yıl kurban kesmedim. Parasını, ilk
rastladığım bir oydaşıma verdim. Hiç tanımadığım, bir daha hiç görmediğim o
kişi, ben eline paraları sıkıştırıp hızla yanından ayrılırken, dondu kaldı. Ne
söyleyeceğini bilemedi.
Gelenlere
Devlet ve halk, büyük ölçüde yettiği kadarıyla yardım etmeğe çalıştı. Görevli
olduğum Üniversiteye göçmen olarak gelen bu soydaşlarımızdan birçoğunu çeşitli
görevlerde istihdam etti. Çalıştığım yüksekokul, üç erkek, bir bayan dört
soydaşımıza iş vermişti. Tabi en yakın dostları, yardımcıları, ben oldum. Her
biri Bulgaristan?ın farklı bölgelerinden gelmiş olan bu dört kardeşimizin farklı
hikâyeleri vardı.
Bunlardan
birisi olan Ümmü Teyze idi. Bir gün şunları anlatmıştı:
?Zor
günlerdi. Hepimizin ismini değiştirmişlerdi. Türkçe konuşmamız yasaktı. Yanlışlıkla
ağzımızdan Türkçe bir kelime çıkarsa, ağır şekilde cezalandırılıyorduk.
Bulgarlar?a her halde tembihlemişlerdi. Bizi izlerler, konuşmalarımıza hep
dikkat ederler, bizi hemen ihbar ederlerdi. Bir gün, köyde ağır hasta olmuştum.
Kırcali?deki doktor beni Sofya?daki hastaneye havale etmişti. Sofya?ya gittim.
Hastaneye yatırıldım. Hastane odasında on kadar hasta yatıyoruz. Yanımda yatan
hasta ile aramızda Bulgarca konuşurken, onun da Türk olduğunu öğrendim. Ama
diğer hastalar Bulgar. Bizim isimlerimiz de Bulgar ismi. Tek kelime Türkçe
konuşsak, hemen ihbar ederler. Hasta olduğumuza bakmadan, bizi hastaneden
dışarı atacaklar. Biz ikimiz de aramızda Bulgarca konuşuyoruz. Bir ara içeri
bir doktor ve etrafında yirmi otuz kadar Bulgar tıp öğrencisi girdi. Yatak
komşum, bana gelen doktorun da Türk olduğunu fısıldadı. O onu tanıyormuş.
Doktor,
her hastanın önünde duruyor, yatağın ayakucundaki levhayı alıp, öğrencilere
hastalık hakkında ve tedavisi hakkında bilgi veriyordu. Sert bir adamdı. Herkes
çekiniyordu. Öğrenciler ona karşı çok saygılı davranıyorlardı.
Doktor,
benim yanıma geldi, levhayı alıp öğrencilere açıklamada bulundu, ?Diğer hastaya
geçelim! ? dedi. Tam yanımdan ayrılırken, elindeki kalemi yere düşürdü. Eğilip
alırken, bana hiç bakmadan, kulağıma Türkçe olarak, kimseye fark ettirmeden,
?Geçmiş olsun!? diye fısıldayıverdi. Ana dilimle fısıldadı. Birden dünyam
değişti. Odama bahar geldi. Her tarafta çiçekler açtı. Gül kokuları doldu
yüreğime. Ana dilimi duymuştum. Bütün
sıkıntılarım geçti. İyileştim. O an, dünyanın en mutlu hastası bendim. Çünkü
ana dilimi duymuştum.
O
zor günlerde, trenle yaptığım bir yurt dışı gezisinde, Bulgaristan?da bir
istasyondan binen Kırcalili İsmail ile Sofya?ya kadar gitmiştik. Trene sadece ?Türkçe?
duymak için bindiğini söylemişti. Geceleri, bazen gizlice sınıra yakın
tepelere, otomobilleriyle bir televizyon taşır, Türk Televizyonu?nu izlemeğe
çalışırlarmış. Sadece ?Türkçe? duymak için..İnsanın anadilini duymak istemesi
nasıl bir yüce duygudur. O hadiseleri, yasaklamaları, eziyetleri, baskıları
yaşamayan, onun acısını tatmayan bilemez.
Kim
ne derse desin. O acılar yaşandı. O acıları çekenler bilir. Sadece ?Türk? olduğu
için, yıllarca Belene Cehennemi?nde yatanlar, orada hayatının en güzel
yıllarını geçirenler bilir.
Bulgaristan'da
Türklere karşı uygulanan insanlık dışı baskıların, isim değiştirmelerin,
yasakların, zulmün yoğunlaştığı zamanlarda, üzerinde "İstanbul-Ankara"
yazan ve hemen yanında muhteşem bir şekilde "Ay-Yıldızı" göğe doğru
bakan bir Türk vagonu nasılsa Sofya İstasyonu'nun bir köşesine gelip durmuş.
Bu,
kulaktan kulağa, gizlice Bulgaristan'da Türkler arasında yayılınca, sanki bir
evliya ziyareti yapılıyormuş gibi Bulgaristan'ın her tarafından gelen yüzlerce
Türk, İstasyon'da o ay-yıldızı görmeğe gelmiş. "Bulgarlar anlarlarsa
kirletirler, boyarlar, oradan kaldırırlar diye, yanına gitmeden karşıdan
bakıyorduk. Gözlerimizle seviyorduk" diyorlardı.
"Ay-yıldızı
gözleriyle sevmek" ne muhteşem bir duygudur. O duyguyu, ancak orada, kendi
anavatanında gurbetteymiş gibi olanlar yaşar.
Gene
Bulgaristan'da Filibe'de bir parkın bir köşesinde sadece üç kişinin
oturabileceği bir bank vardır. O bank, cumartesi pazar günleri sabahtan akşama
kadar hiç boş kalmazmış. Çünkü sadece oradan Filibe Türk Konsolosluğu'nun
cumartesi ve pazar günleri çektiği Türk Bayrağı görülürmüş. Oradaki Türkler,
Ay-Yıldızlı Bayrağımıza hasreti ancak orada onu gizli gizli, sanki bir suç işliyormuş
gibi seyrederek giderirlermiş.
Yazara Ait Diğer Yazılar
|
aaaa
Sektör Listesi
En Popüler Firmalar
|